Для всех путешественников и интересующихся турецкой культурой: Турция со всех сторон

Наша Турция

Информация о пользователе

Привет, Гость! Войдите или зарегистрируйтесь.


Вы здесь » Наша Турция » Изучение турецкого языка » Турецкий с юмором


Турецкий с юмором

Сообщений 1 страница 15 из 15

1

Учим язык с помощью анекдотов!

0

2

Akıllı satıcı (умный продавец)

Yaşlı kadın pazara çıktı (пожилая женщина на рынок пошла: «вышла»). Mevsim sebzelerinden (из сезонных овощей) canının çektiğini (то, что захотела: «то, что душа ее притянула») aldı doldurdu filesine (взяла, наполнила авоську). Havuç, taze soğan, yeşil salata, biraz turfanda domates, limon (морковь, свежий лук, зеленый салат, немного ранних помидоров, лимон)... Birden gözü balıkçıya takıldı (внезапно взгляд ее за продавца рыбы защепился). Çok taze görünmeyen palamutlar yatıyordu tezgâhta (очень свежими не выглядящие пеламиды лежали на прилавке)... Canı pilâki çekti (ей пиляки захотелось; pilâki — блюдо, приготовленное на растительном масле, приправленное мукой и лимоном) ve yanaştı balıkçıya (и приблизилась к продавцу рыбы):

— Balıkların taze mi oğlum (рыбы твои свежие ли, сынок)? diye sordu (говоря, спросила). Balıkçı, eline aldığı bir balığı kaldırarak (продавец, в руку взял которую рыбу, поднимая):

— Senin kadar hanım abla, dedi (как ты, госпожа сестрица).

— İyi, dedi yaşlı kadın (хорошо, — сказала пожилая женщина); ver öyleyse bir tane (дай, раз так, одну штуку).

Akıllı satıcı

Yaşlı kadın pazara çıktı. Mevsim sebzelerinden canının çektiğini aldı doldurdu filesine. Havuç, taze soğan, yeşil salata, biraz turfanda domates, limon... Birden gözü balıkçıya takıldı. Çok taze görünmeyen palamutlar yatıyordu tezgâhta... Canı pilâki çekti ve yanaştı balıkçıya:

— Balıkların taze mi oğlum? diye sordu. Balıkçı, eline aldığı bir balığı kaldırarak:

— Senin kadar hanım abla, dedi.

— İyi, dedi yaşlı kadın; ver öyleyse bir tane.

И еще один анекдот:

Asker korkmaz (солдат не боится).

Komutan içkiyi yasakladı (командир выпивку запретил) ve sık sık hatırlanması için (и для частого напоминания) duvara "Alkol öldürür" diye yazdırdı (на стене «Алкоголь убивает», — говоря, написать приказал).

Ertesi sabah (на следующее утро), bu yazının altına (под этой надписью) muzip bir asker tarafından (насмешником — солдатом: «насмешника одного солдата со стороны») bir cümle eklenmişti (одно предложение прибавлено было): "Asker ölümden korkmaz (солдат смерти не боится)."

Asker korkmaz.

Komutan içkiyi yasakladı ve sık sık hatırlanması için duvara "Alkol öldürür" diye yazdırdı.

Ertesi sabah, bu yazının altına muzip bir asker tarafından bir cümle eklenmişti: "Asker ölümden korkmaz."

Адаптировала Алла Кельменчук

0

3

Adres (адрес)

Fıkra bu ya (анекдот такой); meleklerden biri öbür dünyada (из ангелов один в ином мире) bir Kayserili ile bir yahudiyi karşısına çağırarak (одного кайсерийца и одного еврея к себе позвав):

— Bakın, demişler (смотрите, — сказал), "buradaki davranışlarınız hoşumuza gitti (ваше поведение здесь мне понравилось), sizi tekrar dünyaya göndereceğiz (вас снова на землю отправим). Hatta size bir de dilekte bulunma hakkını tanıyoruz (вдобавок за вами желание загадать право признаем). Ne istiyorsanız, söyleyin bakalım (что желаете, скажите, посмотрим-ка).

Yahudi hemen atılmış (еврей сразу бросился):

— Bana bol para ihsan edin (мне много денег подарите; ihsan — награда, подарок). Melek (ангел):

— Tamam, demiş, "sen ne istiyorsun (ладно, — сказал. — ты что хочешь)?" Kayserili cevap vermiş (кайсериец ответ дал):

— Ben mi (я ли)? Bir şey istemem (ничего не хочу). Sadece şu arkadaşın adresini verin yeter (только этого товарища адрес дайте, достаточно), gerisini bana bırakın (остальное мне оставьте)!

Adres

Fıkra bu ya; meleklerden biri öbür dünyada bir Kayserili ile bir yahudiyi karşısına çağırarak:

— Bakın, demişler, "buradaki davranışlarınız hoşumuza gitti, sizi tekrar dünyaya göndereceğiz. Hatta size bir de dilekte bulunma hakkını tanıyoruz. Ne istiyorsanız, söyleyin bakalım.

Yahudi hemen atılmış:

— Bana bol para ihsan edin. Melek:

— Tamam, demiş, "sen ne istiyorsun?" Kayserili cevap vermiş:

— Ben mi? Bir şey istemem. Sadece şu arkadaşın adresini verin yeter, gerisini bana bırakın!

И еще один анекдот:

Son diş (последний зубец)

Sokakta karşılaşan iki cimri arasında (на улице повстречавшихся двумя скупцами между) şu konuşmalar geçer (такой разговор проходит):

— Üzgün görünüyorsun, neyin var (расстроенным выглядишь, что с тобой)?

— Sorma, canım çok sıkılıyor (не спрашивай, мне очень грустно; canı sıkılmak — скучать, томиться, грустить; «душа моя заскучала»).

— Neden (почему)?

— Tarağımın bir dişini kırdım da (расчески моей один зубец сломал вот)...

— Aman canım (помилуй Бог, дорогой), tarağın bir dişi kırıldı diye (расчески один зубец сломался так как) insan bu kadar üzülür mü hiç (человек настолько расстраивается вообще)?

— Evet ama, kırılan tarağın son dişiydi (да, но сломавшийся /зубец/ расчески последним зубцом был)...

Son diş

Sokakta karşılaşan iki cimri arasında şu konuşmalar geçer:

— Üzgün görünüyorsun, neyin var?

— Sorma, canım çok sıkılıyor.

— Neden?

— Tarağımın bir dişini kırdım da...

— Aman canım, tarağın bir dişi kırıldı diye insan bu kadar üzülür mü hiç?

— Evet ama, kırılan tarağın son dişiydi...

Адаптировала Алла Кельменчук

0

4

Sinir hastaları (душевнобольные)

Bir sinir doktorunun muayenehanesinde (одного по нервным болезням врача в кабинете) hastalar sıra beklerken (больные в очереди ждали в то время как) telâşla içeri giren bir adam (в волнении внутрь вошедший человек), doğruca muayene odasına yönelir (прямо в смотровую комнату направляется).

Ama bir hasta yolunu keserek (но один больной путь преградив: «отрезав»):

— Buraya, sizden önce gelmiş bir sürü insan var (сюда вас раньше пришедших толпа людей есть). İçeriye değil (не внутрь), sıraya girmemiz gerekiyor beyefendi (а в очередь встать вам необходимо, бейэфенди)...

— Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz (вы кем являюсь я, знаете ли)?

— Ya Napolyon'sunuz (или Наполеон), ya da Büyük İskender (или же Великий Александр)...

— Hayır sadece doktorum (нет, просто врач я). Şimdi müsaade buyurun (сейчас разрешите, пожалуйста) ben içeriye gireyim (я внутрь войду), siz de yerinize oturun (вы же на месте своем сидите)... Sıranız gelince (очередь ваша подойдет только) sizi de muayene ederim (вас тоже осмотрю)...

Sinir hastaları

Bir sinir doktorunun muayenehanesinde hastalar sıra beklerken telâşla içeri giren bir adam, doğruca muayene odasına yönelir.

Ama bir hasta yolunu keserek:

— Buraya, sizden önce gelmiş bir sürü insan var. İçeriye değil, sıraya girmemiz gerekiyor beyefendi...

— Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?

— Ya Napolyon'sunuz, ya da Büyük İskender...

— Hayır sadece doktorum. Şimdi müsaade buyurun ben içeriye gireyim, siz de yerinize oturun... Sıranız gelince sizi de muayene ederim...

И еще один анекдот:

Ahmaklar listesi (глупцов список)

Meşhur şair Haşmet'in bir defteri vardı (у известного поэта Хашмета книга была). Ahmak olduğunu anladığı adamların ismini o deftere yazardı (людей имена, про которых он понимал, что они дураки, в ту книгу записывал). Bir gün Koca Ragıp Paşa (в один день Коджа Рагип паша), Haşmet'i çağırarak (Хашмета позвав):

— Senin şu ahmaklar defterinde (в твоей той глупцов книге) benim de ismim var mı (мое тоже имя есть ли)? diye sordu (говоря, спросил).

— Evet paşam (да, паша мой).

— Neden (почему)?

— Evvelki gün birine borç verdiniz (позавчерашний день кому-то в долг дали) de ondan (вот поэтому)...

— Peki ya herif getirir borcunu (хорошо, а тип принесет долг свой) öderse (заплатит если)...

— Paşam (паша мой) o zaman sizin isminizi siler (тогда ваше имя сотру) onunkini yazarım (его напишу).

Ahmaklar listesi

Meşhur şair Haşmet'in bir defteri vardı. Ahmak olduğunu anladığı adamların ismini o deftere yazardı. Bir gün Koca Ragıp Paşa, Haşmet'i çağırarak:

— Senin şu ahmaklar defterinde benim de ismim var mı? diye sordu.

— Evet paşam.

— Neden?

— Evvelki gün birine borç verdiniz de ondan...

— Peki ya herif getirir borcunu öderse...

— Paşam o zaman sizin isminizi siler onunkini yazarım.

Адаптировала Алла Кельменчук

0

5

Termostaki olağanüstülük (в термосе сверхъестественность; olağan — обычный, привычный, часто повторяющийся)

Temel, karısına yeni aldığı termosu anlatıyordu (Темель жене о новом купленном термосе рассказывал):

— Bu nesne gerçekten olağanüstü (эта вещь действительно сверхъестественная). Yazın ayranı sekiz saat süreyle (летом айран восьми часов в течении) buz gibi soğuk muhafaza ediyor (лед словно холодным сохраняет; muhafaza — охрана, сохранность). Kışın da çayı sekiz saat süreyle kaynar halde tutuyor (зимой же чай восьми часов в течении в кипящем состоянии держит).

— Pekala, dedi karısı (хорошо, — сказала жена), "bunun neresi olağanüstü?" (его какое место сверъестественное)

— Bu termos (этот термос), ne zaman kış (когда зима), ne zaman yaz olduğunu (когда лето бывает) nereden biliyor (откуда узнает)?

Termostaki olağanüstülük

Temel, karısına yeni aldığı termosu anlatıyordu:

— Bu nesne gerçekten olağanüstü. Yazın ayranı sekiz saat süreyle buz gibi soğuk muhafaza ediyor. Kışın da çayı sekiz saat süreyle kaynar halde tutuyor.

— Pekala, dedi karısı, "bunun neresi olağanüstü?"

— Bu termos, ne zaman kış, ne zaman yaz olduğunu nereden biliyor?

И еще один анекдот:

Perde (штора)

Temel otelde oda fıatlarını öğrenmektedir (Темель в отеле на комнаты цены узнает). Resepsiyon memuru (администрации служащий):

— Boğaza bakan bir odamız var (на пролив выходящая: «смотрящая» комната у нас есть). 200 Amerikan doları (200 американских долларов)... Temel (Темель):

— Perdeleri hiç açmamaya söz verirsem (шторы вовсе не раскрывать слово дам если), kaça olur (за сколько будет)?!

Perde

Temel otelde oda fıatlarını öğrenmektedir. Resepsiyon memuru:

—   Boğaza bakan bir odamız var. 200 Amerikan doları...

Temel:

— Perdeleri hiç açmamaya söz verirsem, kaça olur?!

Адаптировала Алла Кельменчук

0

6

Çocukluk hayalleri (детства мечты)

Zenginlerden biri köşkünde bir parti veriyordu (из богатеев один в особняке своем вечеринку устраивал: «давал»). Sosyeteden (из светского общества), üst düzey bürokrasiden (высшего уровня бюрократии) ve hükümet çevresinden davetliler vardı (и правительственных кругов приглашенные были). İktidar partisinin önde gelen bir Bakan'ı (правящей партии во главе находящийся один министр), yanındakilere şöyle dedi (рядом находящимся так сказал):

— Düşünebiliyor musunuz (представить можете ли), çocukluğumda hep bir soyguncu olmayı hayal etmiştim (в детстве всегда грабителем мечтал стать я)...

Partiyi veren ev sahibi (вечеринку устроивший дома хозяин):

— Gerçekten çok şanslısınız (действительно, очень повезло вам: «очень удачливый вы»), çünkü çocukluk hayallerini kavuşan çok az kimse vardır dünyada (потому что детских мечтаний достигших очень мало людей есть на свете)...

Çocukluk hayalleri

Zenginlerden biri köşkünde bir parti veriyordu. Sosyeteden, üst düzey bürokrasiden ve hükümet çevresinden davetliler vardı. İktidar partisinin önde gelen bir Bakan'ı, yanındakilere şöyle dedi:

— Düşünebiliyor musunuz, çocukluğumda hep bir soyguncu olmayı hayal etmiştim...

Partiyi veren ev sahibi:

— Gerçekten çok şanslısınız, çünkü çocukluk hayallerini kavuşan çok az kimse vardır dünyada...

И еще один анекдот:

Mecliste temsil (в парламенте представитель)

Seçim öncesi aday listeleri hazırlanıyordu (выборов прежде претендентов списки подготавливались). Parti genel merkezinde (партии в главном центре) genel başkan bir öneride bulundu (главный председатель один совет дал) :

— Aday listesine Şaban Bey'i mutlaka yazın (в претендентов список Шабана бея обязательно внесите: «запишите»). Parti ileri gelenlerinden biri itiraz etti (из партийных ответственных работников один возразил; itiraz — возражение; ileri gelenler — именитые/влиятельные граждане; находящиеся у власти, руководители; ileri — впереди ):

— Aman sayın başkanım (ради Бога, уважаемый председатель), Şaban Bey aptalın biridir (Шабан бей — дурак).

— Memleketimizde bir yığın aptal var (в отечестве нашем много дураков есть; yığın — куча, груда). Onların da mecliste temsilci bulundurmaya hakları yok mu (у них, что, в парламенте представителями выступать прав нет разве)?

Mecliste temsil

Seçim öncesi aday listeleri hazırlanıyordu. Parti genel merkezinde genel başkan bir öneride bulundu:

— Aday listesine Şaban Bey'i mutlaka yazın. Parti ileri gelenlerinden biri itiraz etti:

— Aman sayın başkanım, Şaban Bey aptalın biridir.

— Memleketimizde bir yığın aptal var. Onların da mecliste temsilci bulundurmaya hakları yok mu?

Адаптировала Алла Кельменчук

0

7

Önce besmele (сначала «бисмиллах»)

Adamın biri, çocuğunu döverken önce besmele çekiyormuş (человек один ребенка своего бил когда, сначала ‘бисмиллах’ = ‘c Божьей помощью’ говорил; besmele — произнесение формулы: 'bismillâhirrahmanirrahim' — ‘во имя Аллаха милостивого и милосердного’; besmele çekmek — произносить формулу: 'bismillâhirrahmanirrahim' /приступая к какому-л. делу/). Bunu gören Bektaşi, nedenini sormuş (это увидевший бекташи о причине спросил). Adam:

"Allah dayağı daha etkili kılsın diye (человек: «Аллах побои более действенными сделал чтобы»)."

Bektaşi gülmüş (бекташи рассмеялся):

"İmanım!" demiş, "sen bu besmeleyi, çocuğu yapmadan önce çekmeliydin (дружище! — сказал, — ты эту молитву прежде, чем ребенка делать, творить должен был)!"

Önce besmele

Adamın biri, çocuğunu döverken önce besmele çekiyormuş. Bunu gören Bektaşi, nedenini sormuş. Adam:

"Allah dayağı daha etkili kılsın diye."

Bektaşi gülmüş:

"İmanım!" demiş, "sen bu besmeleyi, çocuğu yapmadan önce çekmeliydin!"

И еще один анекдот:

Nasıl bir eş (какая жена)

Evlenmek isteyen bir zat (жениться хотевший один человек; zat — личность, лицо; персона, особа), yakınen tanıdığı bir Bektaşi babasına başvurmuş (к одному шейху бекташи, которого он хорошо: «близко» знал, обратился), evleneceği kadının nasıl olması gerektiğini sormuş (женщина, на которой он женится, какой быть должна, спросил). Bektaşi (бекташи):

"Eğer güzel bir kadınla evlenirsen (если на красивой женщине женишься), onu kıskanır rahatsız olursun (ее ревновать будешь, беспокойным станешь). Çirkin bir kadınla evlenirsen (на некрасивой женщине женишься если), sabah akşam yüzünü görür iğrenirsin (утром, вечером лицо ее видеть будешь, отвращение испытаешь). Fakir birini alırsan, beslemen zor (бедную возьмешь если, прокормить ее трудно; beslemek — питать, кормить). Zengin biriyle evlenirsen, servetine güvenir (на богатой женишься, в богатстве своем уверена будет она; güven — доверие; güvenmek — полагаться, надеяться, рассчитывать на кого-что; доверять, верить кому-чему), sana karşı koyar, işte, bunlardan başka birini bul ve evlen!" demiş (тебе противостоять будет, вот этих кроме одну найди и женись! — сказал; karşı koymak — сопротивляться; karşı — против; koymak — ставить, помещать).

Nasıl bir eş

Evlenmek isteyen bir zat, yakınen tanıdığı bir Bektaşi babasına başvurmuş, evleneceği kadının nasıl olması gerektiğini sormuş. Bektaşi:

"Eğer güzel bir kadınla evlenirsen, onu kıskanır rahatsız olursun. Çirkin bir kadınla evlenirsen, sabah akşam yüzünü görür iğrenirsin. Fakir birini alırsan, beslemen zor. Zengin biriyle evlenirsen, servetine güvenir, sana karşı koyar, işte, bunlardan başka birini bul ve evlen!" demiş.

Адаптировала Алла Кельменчук

0

8

Allah taksimi (делёж по-божески)

Cevizleri bölüşürken, aralarında bu yüzden kavga çıkan çocuklar (орехи деля, дети, между которыми по этой причине ссора возникла; kavga — ссора), oradan geçen bir ihtiyara (мимо проходящему старику):

"Baba, şu cevizlerimizi sen taksim et!" deyince, ihtiyar Bektaşi (отец, эти орехи наши ты раздели! — сказали только, старый бекташи; taksim — деление; ср. kısım — часть):

"Evlatlar, Allah taksimi mi, yoksa kul taksimi mi yapalım?" diye sorunca (дети, Божий делёж ли, человеческий делёж ли совершим, — спросил когда), çocuklar, daha haklı olur düşüncesiyle Allah taksimi istemişler (дети, /что/ более справедливым будет с мыслью, Божий делёж захотели).

Bektaşi, kimine iki avuç, kimine üç avuç (бекташи кому две горсти, кому три горсти), kimine bir avuç, kimine bir iki tane (кому одну горсть, кому одну-две штуки) ve kimine de hiç vermeyince, çocuklar itiraz etmiş (а кому и вовсе не дал когда, дети возразили; itiraz — возражение). Bektaşi:

"Çocuklar! Allah taksimi işte böyledir (бекташи: Дети! Божий делёж вот такой): Kimine çok, kimine az ve kimine de hiç vermez", demiş (кому много, кому мало, а кому и вовсе не дает, — сказал).

Allah taksimi

Cevizleri bölüşürken, aralarında bu yüzden kavga çıkan çocuklar, oradan geçen bir ihtiyara:

"Baba, şu cevizlerimizi sen taksim et!" deyince, ihtiyar Bektaşi:

"Evlatlar, Allah taksimi mi, yoksa kul taksimi mi yapalım?" diye sorunca, çocuklar, daha haklı olur düşüncesiyle Allah taksimi istemişler.

Bektaşi, kimine iki avuç, kimine üç avuç, kimine bir avuç, kimine bir iki tane ve kimine de hiç vermeyince, çocuklar itiraz etmiş. Bektaşi:

"Çocuklar! Allah taksimi işte böyledir: Kimine çok, kimine az ve kimine de hiç vermez", demiş.



И еще один анекдот:

Fazla demlenmek (много выпить)

Bektaşi, bir gün demi fazla kaçırmış (бекташи однажды спиртного много пропустил). Evine dönerken, yürümekte bir hayli güçlük çekmiş (домой возвращался когда, при ходьбе много трудностей испытал). İki tarafa yalpa vurup (в обе стороны раскачиваясь; yalpa — качка), düşe kalka giderken, kendisini bu vaziyette gören canlardan biri (падая, вставая, шел когда, его в этом состоянии увидевший один человек; düşmek — падать; kalkmak — вставать, подниматься):

"Görüyorsun ya Baba! Fazla içmek ne fena şey!" deyince (видишь, эй, шейх! Много пить какая плохая вещь! — сказал /как/ только), Bektaşi durup yüzüne bakmış (бекташи, остановившись, в лицо ему посмотрел):

"Azizim!" demiş, "içmek değil, yürümek fena şey (дорогой мой! — сказал. — Не пить, /а/ ходить — плохая вещь)!"

Fazla demlenmek

Bektaşi, bir gün demi fazla kaçırmış. Evine dönerken, yürümekte bir hayli güçlük çekmiş. İki tarafa yalpa vurup, düşe kalka giderken, kendisini bu vaziyette gören canlardan biri:

"Görüyorsun ya Baba! Fazla içmek ne fena şey!" deyince, Bektaşi durup yüzüne bakmış:

"Azizim!" demiş, "içmek değil, yürümek fena şey!"

Адаптировала Алла Кельменчук

0

9

Kravatımdan (по галстуку моему)...

Evin beyi, hizmetçiye çıkıştı (дома хозяин на прислугу набросился):

— Gördüm (я видел)... Nişanlın yine evin etrafında dolaşıp duruyor (жених твой снова дома вокруг бродит постоянно).

— Ama efendim (но эфенди: «господин мой»). Siz nişanlımı nereden tanıyorsunuz (вы жениха моего откуда знаете)?

— Nereden olacak (как откуда: «откуда будет»). Kravatımdan (по галстуку моему)...

Kravat benim.

Evin beyi, hizmetçiye çıkıştı:

— Gördüm... Nişanlın yine evin etrafında dolaşıp duruyor.

— Ama efendim. Siz nişanlımı nereden tanıyorsunuz?

— Nereden olacak. Kravatımdan...

И еще один анекдот:

Tele-velet (теле-ребенок)

Kadın hastalanmış (женщина заболела), grip olmuştu (группом заболела: «стала»). İki günde iyileşip kalktı (за два дня вылечившись, поднялась) ama, sesi açılmadı bir türlü (но голос ее не восстановился: «не открылся» никак)... Yataktan kalktığı günün akşamı (из постели поднялась она когда, вечером того дня) eve dönen kocası (домой вернувшийся муж ее), kapıda kendisini karşılayan küçük çocuğuna sordu (у двери его встретившего маленького ребенка спросил):

— Annen nasıl (мать твоя как)?

Televizyon meraklısı yavru güldü (телевизора любитель, ребенок засмеялся):

— Görüntü iyi (изображение хорошее) ama ses parazitli (но звук с помехами)...

Tele-velet

Kadın hastalanmış, grip olmuştu. İki günde iyileşip kalktı ama, sesi açılmadı bir türlü... Yataktan kalktığı günün akşamı eve dönen kocası, kapıda kendisini karşılayan küçük çocuğuna sordu:

— Annen nasıl?

Televizyon meraklısı yavru güldü:

— Görüntü iyi ama ses parazitli...

Адаптировала Алла Кельменчук

0

10

İdam kararıyla değil (не по смертному приговору)...

Komşu olan (соседями являющиеся) bir avukat ile bir doktor (один адвокат и один врач) birbirleriyle hiç geçinemiyorlardı (друг с другом никак не могли ужиться). Sürekli birbirlerini iğneleyici konuşmalar yaparlardı (постоянно друг другу колкости говорили: «колкие разговоры делали»; iğne — иголка). Bir gün avukat (однажды адвокат):

— Haydi anlat bakalım doktor (ну-ка, расскажи-ка, доктор), müşterileriniz yine ölüyorlar mı (клиенты ваши снова умирают ли)?

— Evet, fakat idam kararıyla değil (да, но не по смертному приговору)...

İdam kararıyla değil...

Komşu olan bir avukat ile bir doktor birbirleriyle hiç geçinemiyorlardı. Sürekli birbirlerini iğneleyici konuşmalar yaparlardı. Bir gün avukat:

— Haydi anlat bakalım doktor, müşterileriniz yine ölüyorlar mı?

— Evet, fakat idam kararıyla değil...

И еще один анекдот:

Olamam (не смогу)

Kayserilinin biri Amerika'ya gitmiş (кайсериец один в Америку поехал). Yirmi yıldan beri (двадцать лет вот уж) Amerika'da oturan (в Америке живущего) hemşerisini arayıp bulmuş (земляка искал, нашел). Biraz lafladıktan sonra sormuş (немного поболтали после того как, спросил):

— Bunca yıl burada ne iş yapıyorsun (столько лет здесь чем занимаешься: «какую работу делаешь»)?

— Geldiğimden beri (с тех пор, как я приехал) aynı fabrikada çalışıyorum (на той же фабрике работаю). Türkiye'den gelen kızmış (из Турции приехавший рассердился):

— Yahu (ну и ну) insan yirmi yıldan beri çalıştığı fabrikanın sahibi olmaz mı (человек, двадцать лет где он работал, фабрики владельцем на станет разве)? Sen ne biçim Kayserilisin (ты что за кайсериец)?

— Olamam, olamam (не смогу, не смогу), bu fabrikanın sahibi olamam (этой фабрики владельцем стать не смогу)!

— Niye (почему)?

— Fabrikanın sahibi de Kayserili de ondan (фабрики владелец тоже кайсериец, вот поэтому)...

Olamam

Kayserilinin biri Amerika'ya gitmiş. Yirmi yıldan beri Amerika'da oturan hemşerisini arayıp bulmuş. Biraz lafladıktan sonra sormuş:

— Bunca yıl burada ne iş yapıyorsun?

— Geldiğimden beri aynı fabrikada çalışıyorum. Türkiye'den gelen kızmış:

— Yahu insan yirmi yıldan beri çalıştığı fabrikanın sahibi olmaz mı? Sen ne biçim Kayserilisin?

— Olamam, olamam, bu fabrikanın sahibi olamam!

— Niye?

— Fabrikanın sahibi de Kayserili de ondan...

Адаптировала Алла Кельменчук

0

11

Cephanelikten (со склада боеприпасов)

Askerde havacılık eğitimleri sürmektedir (в армии воздушные учения проходят). Paraşütle atlama talimi yapılmaktadır (с парашютом прыжкам обучение проводится: «делается»). Paraşütle atlama sırası karadenizliye gelir ve paraşütle atlar (с парашютом прыгать очередь до черноморца доходит и с парашютом прыгает он). Yavaş yavaş aşağı doğru süzülürken (медленно-медленно вниз прямо парил когда) birden bire hemşehrilerinden Cemal'ın aşağıdan yukarı doğru hızla fırladığını (то, как внезапно из земляков его Джемал снизу вверх стремительно взлетает) görmesin mi (как же ему не увидеть)? Şaşkınlıkla sorar (с удивлением спрашивает):

— Cemaaall (Джемаал)! Sen nereden geliyorsun (ты откуда летишь: «идешь»)?

— Cephane depolarındaaan (со склада боеприпасооов)...

Cephanelikten

Askerde havacılık eğitimleri sürmektedir. Paraşütle atlama talimi yapılmaktadır. Paraşütle atlama sırası karadenizliye gelir ve paraşütle atlar. Yavaş yavaş aşağı doğru süzülürken birden bire hemşehrilerinden Cemal'ın aşağıdan yukarı doğru hızla fırladığını görmesin mi? Şaşkınlıkla sorar:

— Cemaaall! Sen nereden geliyorsun?

— Cephane depolarındaaan...

И еще один анекдот:

Kandırmış (обманул)

Temel İstanbul'a yeni taşınmıştı (Темель в Стамбул недавно переехал). Yeni Cami önünde güvercinlere bakarken (перед Новой Мечетью на голубей смотрел когда) yanına (к нему: «к стороне его») biri yaklaştı (какой-то человек приблизился)...

— Bu güvercinlere bakmak parayla (на этих голубей смотреть — за деньги). Tanesi bir lira (одна штука —лира)... Temel çıkarıp 10 lira verdi (Темель вытащив 10 лир отдал).

Akşam evde karısı "Nee..." diye fırladı yerinden (вечером дома жена его: «Чтоо?», — говоря, вскочила с места)... "Adama on lira verdin ha (человеку десять лир дал, да)?"

— Kandırdım enayiyi, diye güldü Temel (обманул дурака, — говоря, засмеялся Темель)... "Orada en az yüz güvercin vardı (там самое меньшее сто голубей было)."

Kandırmış

Temel İstanbul'a yeni taşınmıştı. Yeni Cami önünde güvercinlere bakarken yanına biri yaklaştı...

— Bu güvercinlere bakmak parayla. Tanesi bir lira... Temel çıkarıp 10 lira verdi.

Akşam evde karısı "Nee..." diye fırladı yerinden... "Adama on lira verdin ha?"

— Kandırdım enayiyi, diye güldü Temel... "Orada en az yüz güvercin vardı."

Адаптировала Алла Кельменчук

0

12

Ya gelmezse (а не придет если)

Bakkal Necip Usta (бакалейщик Неджип Уста /уста — мастер/), dükkandan çıkarken (из лавки выходил когда) çırağı Şaban'a tembih etti (подмастерью Шабану приказал; tembih — приказ):

— Şaban oğlum (Шабан, сынок), Cenap bey gelirse (Дженап бей придет если) söyle biraz beklesin (скажи, немного подождет пусть), ben beş-on dakikaya kadar geleceğim (я пяти-десяти минут не позднее приду)...

Çırak Şaban (подмастерье Шабан), ustası dükkandan ayrılmadan önce sordu (уста их лавки удалился прежде чем, спросил):

— Peki usta (хорошо, уста), Cenap bey gelmezse ne diyeyim (Дженап бей не придет если, что мне сказать)?

Ya gelmezse

Bakkal Necip Usta, dükkandan çıkarken çırağı Şaban'a tembih etti:

— Şaban oğlum, Cenap bey gelirse söyle biraz beklesin, ben beş-on dakikaya kadar geleceğim...

Çırak Şaban, ustası dükkandan ayrılmadan önce sordu:

— Peki usta, Cenap bey gelmezse ne diyeyim?

И еще один анекдот:

Yanlış kapı (неправильная дверь)

Kabadayı bara girdi (буян в бар вошел), barmenin yanına giderek (к бармену подойдя):

— İlanınız üzerine geldim, dedi (по объявлению вашему пришел, — сказал). Burada hır çıkmasına (сюда потасовок возникновению) engel olacak (препятсвующего) birisini arıyormuşsunuz (человека ищете).

— Arıyoruz (ищем). Siz daha önce böyle bir işte çalıştınız mı (вы раньше на такой работе работали ли)?

— Çalışmadım ama, sizi ikna edebilirim (не работал, но вас убедить могу). Bakın şimdi (смотрите теперь)... Karşı masaya gitti (к противоположному столу пошел), orada tek başına (там в одиночестве) oturan adamı pataklayıp (сидящего человека поколотив) dışarı attıktan sonra (наружу выбросил после того как) geri geldi (назад пришел):

— Nasıl buldunuz (как нашли)?

— Güzel (прекрасно). Ben çok beğendim (мне очень понравилось). Ama patronla görüşmeniz gerekiyor (но с хозяином поговорить нужно).

— Nerde patron (где хозяин)?

— Kapının önünde (дверью перед). Biraz önce patakladığınız adam (немного ранее поколоченный вами человек).

Yanlış kapı

Kabadayı bara girdi, barmenin yanına giderek:

— İlanınız üzerine geldim, dedi. Burada hır çıkmasına engel olacak birisini arıyormuşsunuz.

— Arıyoruz. Siz daha önce böyle bir işte çalıştınız mı?

— Çalışmadım ama, sizi ikna edebilirim. Bakın şimdi... Karşı masaya gitti, orada tek başına oturan adamı pataklayıp dışarı attıktan sonra geri geldi:

— Nasıl buldunuz?

— Güzel. Ben çok beğendim. Ama patronla görüşmeniz gerekiyor.

— Nerde patron?

— Kapının önünde. Biraz önce patakladığınız adam.

Адаптировала Алла Кельменчук

0

13

Doğrusu bu (правда это)

İmam Ebû Yusuftan (у имама Эбу Юсуфа), birisi (некто), öğrenmek istediği bir şeyi sorar (узнать желаемую им одну вещь спрашивает). O da (он же):

— Bilmiyorum (не знаю)... der (говорит). Adam (человек):

— Mademki bilmiyorsun (раз не знаешь), öyleyse (так если) ne diye (чего ради) devlet hazinesinden (из государственной казны) boşuna aylık alıyorsun (впустую зарплату получаешь)? Deyince (сказал только), İmam Ebu Yusuf şu cevabı verdi (имам Эбу Юсуф этот ответ дал):

— Ben, bildiklerim için para alıyorum (я за то, что знаю, деньги получаю). Bilmediklerim için alsaydım (за то, что не знаю, получал бы если), hazinede para kalmazdı (в казне денег не осталось бы).

Doğrusu bu

İmam Ebû Yusuftan, birisi, öğrenmek istediği bir şeyi sorar. O da:

— Bilmiyorum ... der. Adam:

— Mademki bilmiyorsun, öyleyse ne diye devlet hazinesinden boşuna aylık alıyorsun? deyince, İmam Ebu Yusuf şu cevabı verdi:

— Ben, bildiklerim için para alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, hazinede para kalmazdı.



И еще один анекдот:

Akıllı köylü (умный крестьянин)

Yıldırım Bayezid köyleri dolaşıyordu (Йылдырым Баезид деревни объежал). Bir gün bir köyün birinde (однажды в деревне одной) çok yaşlı bir köylüye rastladı (очень старого крестьянина встретил). Bu köylü, bahçesine küçük küçük fidanlar dikiyordu (этот крестьянин в саду маленькие-маленькие саженцы сажал). Yıldırım Bayezid yaşlı köylüye yaklaşıp (Йылдырым Баезид к пожилому крестьянину приблизившись) şaka yollu sordu (шутки в виде спросил):

— Baba, bu fidanlar ne zaman büyüyüp de meyve verecek (отец, эти саженцы когда вырастут и плоды дадут)? Bu meyvelerden yemek sana nasip olacak mı dersin (этих плодов поесть тебе посчастливится ли, скажешь; nasip — доля, участь, судьба; nasip olmak — выпадать на долю, посчастливиться)?

Köylü (крестьянин):

— Hiç sanmıyorum, dedi (вовсе не считаю, — сказал).

— Öyle ise niye kendini yorup ekiyorsun (раз так, почему себя утруждая, сажаешь)?

— Biz atalarımızın diktiği ağaçların yemişlerinden yemiyor muyuz (мы отцами нашими посаженных деревьев плоды не едим разве)? Oğullarımız, torunlarımız da bizim diktiklerimizin yemişini yesinler (сыны наши, внуки тоже нами посаженных деревьев плоды едят пусть)...

Bu cevap padişahın çok hoşuna gitti (этот ответ падишаху очень понравился; hoş — доставляющий удовольствие, приятный; hoşuna gitmek — нравиться, быть по вкусу ):

— Aferin, dedi (молодец, — сказал).

O zamanlar padişah kime "aferin" derse (в те времена падишах кому «молодец» скажет если) bin altın vermek onun şanındandı (тысячу золотых дать приличествовало; şan — слава, известность; почёт, уважение). Padişahın yanındakiler köylüye bin altını verdi (с падишахом рядом находящиеся крестьянину тысячу золотых дали).

Köylü (крестьянин):

— Bak sultanım (посмотри, султан мой), gördünüz mü (вы увидели ли), bizim fidanlar şimdiden meyve verdi (наши саженцы в настоящих пор плоды дали).

Bu cevap Yıldırım'ın daha da hoşuna gitti (этот ответ Йылдырыму еще больше понравился). Köylünün sırtını sıvazladı ve (крестьянина спину погладил):

— Aferin baba, aferin! Dedi (молодец, отец, молодец! — сказал).

Köylü bu söz üzerine (крестьянин этой речи вследствие) bin altın daha hakettı (тысячу золотых еще заслужил) ve Allah'a dua etti (и Богу помолился; dua — молитва ).

Akıllı köylü

Yıldırım Bayezid köyleri dolaşıyordu. Bir gün bir köyün birinde çok yaşlı bir köylüye rastladı. Bu köylü, bahçesine küçük küçük fidanlar dikiyordu. Yıldırım Bayezid yaşlı köylüye yaklaşıp şaka yollu sordu:

— Baba, bu fidanlar ne zaman büyüyüp de meyve verecek? Bu meyvelerden yemek sana nasip olacak mı dersin?

Köylü:

— Hiç sanmıyorum, dedi.

— Öyle ise niye kendini yorup ekiyorsun?

— Biz atalarımızın diktiği ağaçların yemişlerinden yemiyor muyuz? Oğullarımız, torunlarımız da bizim diktiklerimizin yemişini yesinler...

Bu cevap padişahın çok hoşuna gitti:

— Aferin, dedi.

O zamanlar padişah kime "aferin" derse bin altın vermek onun şanındandı. Padişahın yanındakiler köylüye bin altını verdi.

Köylü:

— Bak sultanım, gördünüz mü, bizim fidanlar şimdiden meyve verdi.

Bu cevap Yıldırım'ın daha da hoşuna gitti. Köylünün sırtını sıvazladı ve:

— Aferin baba, aferin! dedi.

Köylü bu söz üzerine bin altın daha hakettı ve Allah'a dua etti.

Адаптировала Алла Кельменчук

0

14

Класс! Хорошо, что с переводом!

0

15

Юля, спасибо большое!:) Очень интересно почитать иногда)

0


Вы здесь » Наша Турция » Изучение турецкого языка » Турецкий с юмором